Müslümanlar olarak Allah c.c. ile ilişkimizi sürekli gözden geçirmemiz ve diri tutmamız gerekiyor. Gündemimizi kendimizin belirlemesi, oluşturduğumuz gündemimize duyarlı olmamız büyük önem arz ediyor. Yaratana verdiğimiz sözü unutmamalıyız.
Hani Allah c.c. ruhlar aleminde sormuştu; “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” Bu soru çok gizemli. İçinde inkâr ihtimalini barındıran bir soru. İnsan “Belâ” demişti. Yani “O nasıl soru” anlamına, evet, elbette, o soru sorulamayacak kadar tabii bir şekilde “Sen bizim Rabbimizsin” demiştik ruhlar aleminde. Daha doğrusu Allah Teâlâ, insana böyle demesini öğretmişti Adem a.s.a esmayı öğretirken.
Bu ilk ahitleşmede Rabbimiz, insanın dünya hayatında gel-gitleri olacağını bildiği için böyle bir soruyu gerekli görmüştü. Aslında insanın asıl imtihanının bu olduğu sorudan anlaşılıyordu. O nedenle insanoğluna bütün çağlar boyunca yöneltmek gerekiyor “Yaratana verdiğin sözü unutma” çağrısını.
İnsan için en büyük tehlike; insanın Rabbinden kopması, uzaklaşması, O’nu unutmasıdır.
Kirlenmeler unutturuyor hep, hiç aklımızdan çıkmaması gerekeni. Mü’minler olarak kirlenmeme hassasiyeti en büyük derdimiz olmalı. Kirlenmek ciddi risk haline geldi günümüzde. Kalbimizin kirlenmesi, malımızın kirlenmesi, gücümüzün kirlenmesi vs. “Kalbine kara nokta düşürme, düşmüşse hemen tevbe ile kurtul ondan” diye sesleniyor Allah Resulü (s.a.v.). Öyleyse sürekli bakmamız gerekiyor kalplerimize.
Kur’an’la hukukumuz sürekli gündemimizde olmalı. Resulullah’la hukukumuz gündemimizde mutlaka yer almalı. Kendimize yeniden bakmalıyız; “Kur’an’ın boy aynasına, Resulullah’ın önümüze koyduğu kişilik çerçevesine, ya da O (s.a.v.)’nun güzide dostlarının, öğrencilerinin kişilik kalitesine ne kadar uyum sağlıyoruz?”
Kur’an’ın, Resulullah’ın terbiyesi altında olan nesle “Ey iman edenler iman ediniz” diye seslenmesi düşündürmeli bizi. “İnsanlar, (sadece) “İman ettik” diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebut Suresi, 2-3) diye sorması uykularımızı kaçırmalı. “Allah için adaleti ayakta tutan şahitler olun! Bir kavme olan düşmanlığınız, sizi adaletsizliğe sevk etmesin.” (Maide, 8) ayetlerindeki uyarılar hayatımızı çek etmemize vesile olmalı.
Gerçekten düşünelim, İslam bizim neyimiz oluyor? İslam’ın hayatımızdaki kapsama alanı ne kadar? Allah Teâlâ’nın Peygamberimizi “Rahmeten lil âlemin” diye nitelediğine bakarak bizim de “Rahmet insanı, Rahmet ümmeti” olma sorumluluğumuz noktasında ne durumdayız?
Allah Resulü, Kur’an’ın ifadesi ile “Bir insanı imanla, İslam’la buluşturmak için neredeyse kendini helak edecek” (Şuara, 3) bir gayretin içinde iken, bizim sözlerimizle, davranışlarımızla insanlar İslam’dan uzaklaşıyorsa bunu nereye koyacak, muhasebesini nasıl yapacak, hesabınız nasıl vereceğiz?
Kendimize yeniden bakmamız gerekiyor; Evladımız bizde Müslümanlığın güzelliğini görebiliyor mu? Aile halkımız evde rahmet iklimini teneffüs edebiliyor mu? Müslümanlar olarak siyasi- iktisadi- sosyal herhangi bir alanda iktidar sahibi olduğumuzda gücü nasıl kullanıyoruz? Adaletle mi, zulümle mi? Allahü Azimüşşan karşısından kulluk hassasiyetimiz mi derinleşiyor? Namazlarımız daha ihlaslı bir namaz mı oluyor, yoksa azamet ve kibir duygularımız mı kabarıyor? Rahman’ın kulları, Rahmet Peygamberinin ümmeti olarak, kendi adımıza merhametli olmayı şahsiyet özelliği haline getirebildik mi?
Sahi, Allah’ın bizi sevmesi ya da sevmemesi bizim için ne kadar önemli? Kur’an’ı nasıl okuyoruz? Kendimiz için mi, ölülerimiz için mi? Hayat kitabı olarak mı, memat kitabı olarak mı? Bizi diriltiyor mu Allah ve Resulü’nün davet ettiği şeyler, (Enfal, 24) yoksa manen ölmüşüz de üzerimize üflenen dualar gibi mi kalıyor?
Yaralarımızı acilen sarmalıyız. Hüsranların yaşandığı bir çağda, İslam’ın diriltici soluğuna çok ihtiyaç var. Ancak İslam’ı çağa taşımaya Müslümanlar olarak yüreğimiz yetmiyor. Bir yürek inşası lâzım her birimizde. Resulullah’ın Tebük gibi zorlu imtihanların verildiği bir savaştan dönerken bile “Büyük cihat” diye o günün kahramanlarının önüne koyduğu “kalp terbiyesi”. Nihayetinde Müslümanın çağlara örnek olacak özellikte ve güzellikte inşa edilmesi gerekiyor.
Kalp adamı olmalı gerçekte Müslüman. Kalbini Allah’a veren ve Rahman’dan, Rahim’den, Vedud’dan kişiliklerine tecelliler taşıyan insan olmalı. Allah ile beraberlik idrakini kuşanan, her anını O’nun huzurunda olma bilinci ile yaşayan insan olmalı. Allah’a zulüm içinde, günah üzerinde, sınırları aşarken görünmemek için çırpınan insan olmalı. Allah adamı, yani, Adam gibi adam olmalı Müslüman. Dava; o adamı kendi içimizde bulma ve o adam olmak için çırpınma davasıdır vesselam.
İnşallah Allah unutturmaz Mustafa hocam
"Ya Ömer! İstemez misin, dünya onların, ebedi saadet bizim olsun?" (Hz.Huhammet) (sav) Cumamız kutlu Allah yar ve yardımcımız olsun İNŞALLAH!
Gün boyu aklımızda dolaşan binlerce fani arayışın içinde bi kere bile Allahı anamadığımız ölü günlerden geçiyoruz Allah rızasını amaçlayarak yaşamak Dünyayı ve ahireti kuşatan ebedi saadetin yoludur Cumanız Mübarek Olsun.
Cumanın feyzi bereketi hayrı rahmeti mağfireti üzerinize olsun hocam
Allah razı olsun sayın hocam, kaleminize yüreğinize sağlık, istifade ettik. Dua ile…
elinize sağlık hocam hayırlı cumalar
Eyvallah Mustafa Hocam. Allah Razı olsun inşallah Cumamız bizlere Hayırlar getirsin inşallah. Allah'a emanet olun
İslam’ı çağa taşımaya Müslümanlar olarak yüreğimiz yetmiyor. MMALESEF
O adamın arkasındayız inşaallah, diye düşünüyorum hocam.
Rabbim zorluklarımızı kolaylığa, darlığımızı bolluğa, günahlarımızı affa, hastalıklarımızı şifaya, karanlığımızı aydınlığa, dualarımızı kabule tebdil eylesin. Hayırlı Cumalar dilerim.
Cumanız mübarek olsun Allah'a emanet olun Kaleminize kuvvet değerli kardeşim.
Asla unutmuyorum değerli hocam
Hocam yüz elli sekizinci yazinizdan dolayı tebrik ediyorum,Rabbim daha nice yazılar kaleme almak için sağlık,sıhhat ikram eylesin selam ve dua ile hayırlı cumalar.
Cumanın hayrı ve bereketi üzerimize olsun öğretmenim
Hocam.hayirli.cumalariniz olsun sizden Allah razı olsun yine çok anlamlı.ve faydalı bir yazı olmuş elinize ve yüreğinize sağlık Biz Müslümanlar olarak yeterli Allah'a allaha guvenelim Hz Yusuf bile kuyuya atıldığında ne gelirse Allah tan gelir diyip sabrını koyarak Mevlami hiç birakmadi mevlamda kuyuyu saray yaptı
Yazılarınızdan istifade ediyoruz hocam.
Kalp adamı olmalı gerçekte Müslüman. Kalbini Allah’a veren ve Rahman’dan, Rahim’den, Vedud’dan kişiliklerine tecelliler taşıyan insan olmalı. Allah ile beraberlik idrakini kuşanan, her anını O’nun huzurunda olma bilinci ile yaşayan insan olmalı. Allah’a zulüm içinde, günah üzerinde, sınırları aşarken görünmemek için çırpınan insan olmalı. Allah adamı, yani, Adam gibi adam olmalı Müslüman. Dava; o adamı kendi içimizde bulma ve o adam olmak için çırpınma davasıdır vesselam. HAYATIN ÖLÇÜSÜ
İnsan için en büyük tehlike; insanın Rabbinden kopması, uzaklaşması, O’nu unutmasıdır.
Değerli Hocam, bu yazınız da çok mükemmel olmuş. istifade ettim. teşekkür ederim.