Peygamber Efendimiz vahiy ile muhatap olup İslam’ı yaşama ve tebliğ görevini üstlendiği zaman çevresindeki insanlar üzerinde en etkili gücü O’nun ve arkadaşlarının toplumdaki ahlaki duruşları olmuştur. Haksız güce karşı yüreklere yönelik seferde ahlaklılıkları ile yol bulabilmişlerdir.
Azgın Kureyş müşrikleri başta Hz. Muhammed (sav)in ortaya koyduğu tevhid mücadelesinin etkisini kırmak, alanını daraltmak için O’nu mecnun, şair, sihirbaz, bölücü gibi yaftalarla karaladılar. Fakat hiçbir gün, ne Hz. Muhammed’e ne de onun arkadaşlarına hırsız, hain, zalim, cani, yalancı ve ahlaksız diyemediler. Onlar öylesine yüce bir ahlaka sahiptiler ki asla onlara bunu dedirtmediler. Öyle net bir kimlikleri ve öyle güçlü kişilikleri vardı ki onlar için böyle bir iddiada bulunmak mümkün değildi. Peygamberin çevresindeki insanlar eşkiyâlıktan evliyalığa terfi etmişlerdi. Dünün haydutları bir sonraki gün Allah korkusu ile ürperen birer yürek olmuşlardı. Sahip oldukları bu üstün ahlakla artık yeni bir medeniyetin ve yeni bir dünyanın kurucuları olacaklardı.
Vahiy ile muhatap olduğu ilk gün, Hira dönüşü O’nu karşılayan eşi Hz. Hatice anamız, üzerinde korku belirtileri gördüğü Peygamberi şöyle teselli etmişti; “Asla korkma! Vallahi Allah seni asla utandırmaz. Çünkü sen, akrabalarınla ilgilenirsin, doğru konuşursun, güçsüzlerin sıkıntılarını giderir, fakirin ihtiyacını karşılar, misafirine ikram eder, hak sahibine yardım edersin”. (Buhari, Müslim) Burada Hz. Hatice şunu vurguluyordu: Sende bu insaniyet, bu adalet, bu hakkaniyet ve bu ahlak bulunduğu sürece korkma, Allah sana kimsenin zarar vermesine müsaade etmez.
Peygamberimiz (s.a.v.), hayatı boyunca ve hayatı pahasına bu ahlaki yücelikten hiç ödün vermedi. Hicret ettiği gece O, kendi ölüm fermanını imzalayanların emanetlerini sahiplerine iade etmenin derdindeydi. Zira herkesin bir yere giderken kıymetli eşyalarını emanet olarak O’na bırakmaktan başka seçenekleri yoktu. O ise kendisi ile ilgili suikast planları yapılırken Hz. Ali’ye içinde düşmanlarının emanetlerinin de bulunduğu malların sahiplerine verilmesini tenbihliyordu. Ona göre emanet kime ait olursa olsun emanetti. Emanet ihmal edilemez, ona ihanet de edilemezdi. Mutlaka sahibine iade edilmeliydi. Müslümanlar olarak ahlaktaki bu ufkun günümüze yönelik mesajını çok iyi okumak ve gereken dersi almak zorundayız.
Hz. Aişe (r.a) annemize; Efendimizin (sav) ahlakı sorulduğunda onun cevabı oldukça anlamlıdır: “O’nun ahlakı Kur’an’dı. Yoksa siz Kur’an okumuyor musunuz?” Kur’an ahlakı O’nda ete kemiğe bürünmüştü.
O, sadece bireysel değil toplumsal ahlakı inşa etmenin mücadelesini verdi. Hayatın her alanını bir ahlak okuluna çevirdi. Peygamberimize göre Ferdi erdemlilik, bireysel ahlaklılık evet çok önemli. Zira toplum ahlakı bireylerin ahlaklılığı ile oluşur ancak ahlak toplumsallaşmadıkça, sadece bireysel ahlaklılık toplumdaki kokuşmaya çare olamaz. Zira ahlak toplumun her bireyini içine almak zorundadır. Aksi halde ahlaksızlar ahlaklılara hayat hakkı tanımazlar. Huzur ve mutluluk için ahlakı tartışmak, ahlakın edebiyatını yapmak değil, ahlaklı bir toplum oluşturmak gerekir. Daha doğrusu ahlakı hayatlaştırmak ve hayatı ahlaklılaştırmak lazım.
Hayatı ahlaklılaştıramayan toplumsal hareketler çözülmeye ve çürümeye mahkumdur. Peygamberimiz (sav) ümmetini en çok bu konuda uyardı. Her vesile ile ashabına güzel ahlakı aşıladı. Bir defasında abdest alırken kullandıkları suyu Allah ve Resulüne sevgilerinden dolayı eline, yüzüne sürmeye çalışanlara şöyle buyurdu: “İçinizden Allah ve Resulüne sevgisini göstermek isteyen varsa, emanete ihanet etmesin, sözünün arkasında dursun, komşu hakkına riayet etsin.” Böylece, Allah ve Resulüne bağlılığın kanıtının gündelik hayat içinde ahlaklı davranmak olduğunu ortaya koydu.
Peygamberimizin toplumu inşa projesinin en önemli sacayağını ahlak oluşturdu. İslami kimliğin oluşmasında ahlak bu kimliğin kendisi oldu. Bununla beraber, şu gerçeğin de göz ardı edilmemesi gerekiyor; Hz. Muhammed’i bir bütünlük içerisinde ele almayıp sadece ahlaki boyutu ile tanımak ve tanımlamak O’nu yanlış anlamaktır. Bütünü atlayan bir ahlakçılık tanımı sonuçta maddi dünyanın zorbalığı ile baş edemez ve boyun eğmek zorunda kalır. Hz. Resulün önerdiği ahlak nizamı, yalnızca uyumu, uysallığı, toplumsal mutabakatı içermiyor. Yanlışları kanıksamak, haksızlıklar karşısında sessiz kalmak anlamına gelmiyor. O’nun sunduğu ahlak sistemi, bütün şeytani dürtülerin, nefsani arzuların, cahiliye modellerinin reddini gerektiren bir özellik arz ediyor. Haramların terk edilmesini, zulmün ortadan kaldırılmasını, yanlışın düzeltilmesini imanın gereği bir görev olarak omuzlarımıza yüklüyor. Vicdanlara mahkum edilmeyen, zulme rıza gösterilmeyen, haksızlıklara sessiz kalınmayan bir “isyan ahlakı” da ortaya koyuyor. Devrimci bir öz, sorgulayıcı bir özellik arz ediyor. Müslümanların direncini ve muhalefet bilincini körelten bir ahlak iddiası İslami anlayışın ahlak anlayışı değildir. Hz. Peygamberin sunduğu ahlaki duruşta itaat olduğu kadar itiraz da vardır. Gerektiğinde “hayır” diyebilen, baş kaldıran bir ahlak anlayışı, modern dünyanın çıkmazlarında dik durmayı öğreten bir erdemli insan tavrı vardır.
Ne yazık ki, bu vasıftaki Muhammedî duruşun ahlaki tarzı, insanî zerafeti, İslamî nezaketi elimizden kayıp gidiyor. Resulün temiz eli ile bize sunulan öğreti ve değerler modern çağın belirsizlikleri içinde eriyip kayboluyor. Onun yoluna baş koyması gerekenler, dünyevi tuzakların girdabında başları dönmüş, akılları karışmış, zihinleri bulanmış, beyinleri sulanmış bir halde bocalayıp duruyor.
Hz. Peygamberin ahlak çağrısı aslında doğrudan bugünle yani bizimle ilgili. Bu anlamda günümüz Müslümanları olarak hepimizin bir ahlak yürüyüşüne, yürüyen ahlak olmaya ihtiyacımız var. Ahlakı ayağa kaldırdığımız, ahlak ve erdem sınavını yüz akı ile verdiğimiz gün kapalı kapıların bize açıldığını göreceğiz. Ahlak üzerinden dostlarımızla da düşmanlarımızla da yürekler arası köprüler kurulacak, Firavunlar diyarından bile hazinelerin ve nesillerin bize emanet edildiğine şahit olacağız. Dünyadaki tüm olumsuzluklara, bizdeki olanca noksanlıklara rağmen ahlaksız bir dünyada ahlaklı yaşamın adresi, imkânı ve şifreleri yine bizi gösteriyor. Yeter ki biz, kendimizi ihmal etmeyelim ve kendimize ihanet etmeyelim.
Eyvallah Mustafa Hocam. Allah Razı olsun. Müstefit olduk. Cumamız bizlere ve İslam alemine hayırlar getirsin inşallah. Allah'a emanet olun
Hocam elinize sağlık hayırlı cumalar
Hayatı ahlaklılaştıramayan toplumsal hareketler çözülmeye ve çürümeye mahkumdur. Peygamberimiz (sav) ümmetini en çok bu konuda uyardı. Her vesile ile ashabına güzel ahlakı aşıladı. Bir defasında abdest alırken kullandıkları suyu Allah ve Resulüne sevgilerinden dolayı eline, yüzüne sürmeye çalışanlara şöyle buyurdu: “İçinizden Allah ve Resulüne sevgisini göstermek isteyen varsa, emanete ihanet etmesin, sözünün arkasında dursun, komşu hakkına riayet etsin.” Böylece, Allah ve Resulüne bağlılığın kanıtının gündelik hayat içinde ahlaklı davranmak olduğunu ortaya koydu.
Allah CC razı olsun saygıdeğer hocam, hayırlı cumalar dilerim.
Amin hocam hayırlı cumalar
Amin hocam hayırlı cumalar olsun Allah sağlık sıhhat afiyet huzur mutluluk versin selamlar hürmetler
Üstadım mükemmel bir bakış açısı. Çok net ve güncel mesaj içeren fanatik bir yazı olmuş. Sizi tebrik eder teşekkür ederim.
İnsanın hayatına yansımayan inanç ve ibadetler,şekilden ibarettir...Ruh yoksa,şeklin de anlamı yoktur vesselam..
Koşulsuz katılıyorum. Ahlâk. Yaşamın her noktasında ahlâk. Her olayda Ahlâk. Her alanda Ahlâk. Her davranışta Ahlâk.